Hayat | Konular | Kitaplık | İcatlar | İletişim

Tarafsızlık Yalanı

Sonuçlar size karşınızda düzenli bir olayın olduğunu söyledi. Eyvah, aklınızı işin içine karıştırdınız! Çünkü sizin gördükleriniz arasında "düzen" diye "düzenli" diye bir şey yok. Ama gördüklerinizin, zihninizin "düzenli" diyebileceği bir kalıba uygun olduğunu gördünüz ve "düzenli" dediniz. Hadi bu kadar taraflılık olsun diyelim.

Derken, "Bu düzenin gerisinde bir düzenleme fiili olmalı..." diye düşünmek aklınızdan geçince, "Hayır" dediniz. "Bunlar beni ilgilendirmez. Tarafsız olmak zorundayım."

Bugün hangi fen bilgisi kitabının kapağını kaldırsanız, "gördüğünü olduğu gibi aktarmak" ibaresini muhakkak görürsünüz. "Bilim" başlığı altındaki her kitapta, ideal bir bilim adamının vazgeçilmez vasfının bu olduğunu okursunuz. Ne de olsa "bilim adamı tarafsızdır," "Bilim adamı" gördüklerini anlatır. Objektiftir. Kendi fikrini katmaz. Amacı, neyi görüyorsa, sadece onu aktarmaktır." "Tarafsız bilim adamları"nın yaptığı hep budur, Söz "yapandan", "Yaratan"dan açıldığında, hep bir çırpıda bunları sıralarlar. Siz "Tarafsız" bilim adamı! Siz de benim gibi, gözlerinizi açıp kainata yönelttiğinizde karşınızda tıkır tıkır işleyen bir kainat buldunuz. Her sabah güneş doğdu. Mevsimler birbirini hep aynı sırayla takip etti. Hep gece ve gündüz oldu. Bir beyaz papatya, bir kırmızı karanfil hep aynı desenler ile, aynı diziliş ile kargınıza çıktı. Hani siz, az önceki tarif ile kainatı inceleyen tarafsız bir bilim adamısınız ya, yapacağınız şey, kainattan sadece kainattan bahsetmek olur. Çünkü gördüğünüz kainattı. Sadece kainattı. Tabi sık sık yerinizden kalkıp ölçüyor, tartıyor, sayıyorsunuz da. Yığınla formül kuruyor, yığınla hesap yapıyorsunuz. Kah mikroskop başında, kah gözlerini teleskopa dayamış halde, sayfalar dolusu hesap kitap ediyorsunuz. Değişik şeyleri birbirine kıyaslayıp, arada benzerlikler buluyorsunuz. Ara sıra bu benzerliklerden yola çıkıp genellemeler yapıyorsunuz; kanunlar buluyorsunuz. Mesela, bir elmanın dalından düşüşü ile Ay'ın Dünya etrafında dönüsünün aynı kanunla gerçekleştiğini görüyorsunuz, iki olayın da belli bir düzen içinde olduğunu fark ediyorsunuz. Derken, aklınıza takılıyor: Madem ki karşımızda düzenli bir olay var, demek ki bir düzenleme fiili de olmalı. Öyle ya bu sayfadaki yazıyı gördüğünüze güre, gerisinde bir yazma fiili olmalı. Yazı varsa, gerisinde yazma fiili de var. Yazma varsa, yazan da var. Eh düzenleme fiili olduğuna göre, bir de bu fiili gerçekleştirecek bir düzenleyici olmalı diye düşündünüz. Düzenleyici kabiliyeti olan biri var olmalı kir bu düzenlemeyi yapıyor olsun, diyorsunuz. O halde, size göre Ay'ın Dünya etrafında dönüşünü ya da bir elmanın dalından düşüşünü düzenleyen, ama ne ay, ne elma, ne dünya cinsinden olmayan bir Düzenleyici var olmalı. Oldu mu şimdi? Güzelim tarafsızlığınızı bozdunuz. Oysa siz sadece Dünya'yı, Ay'ı, elmayı, Ay'ın dönüşünü, elmanın düşüşünü görmüştünüz. Ama bu gördüklerinize bir de görmediğiniz bir düzenleyiciyi kattınız, üstüne üstlük, bunun "size göre" olduğunu bildiğiniz halde...

Peki sadece gördüklerinizde kalsaydınız. Mesela "Ben Ay'ı, Dünya'yı, elmayı gördüm. Şu sakilde idiler ve söyle hareket ediyorlardı" deseydiniz, gerçekten "size göre" olmayan "objektif", "tarafsız" bir davranışta mı bulunmuş olacaktınız? Kabul edelim ki böyle davranmanız Tarafsızlıktır. Ama gelin bu "tarafsız" davranış sırasında yaptıklarınızı bir sıralayalım. Birincisi "Beni sadece gördüğün şey ilgilendirir"diye ise başladınız. Yani görmediğiniz şeylerle ilgilenmeye baştan karşısınız. Yani "gördüğünüzden" tarafasınız. Aklınızı gözünüze indirmişsiniz. Gördüklerinizi belki ölçtünüz, belki de tarttınız. Sonuçlar size karşınızda düzenli bir olayın olduğunu söyledi. Eyvah, aklınızı işin içine karıştırdınız! Çünkü sizin gördükleriniz arasında "düzen" diye "düzenli" diye bir şey yok. Ama gördüklerinizin, zihninizin "düzenli" diyebileceği bir kalıba uygun olduğunu gördünüz ve "düzenli" dediniz. Hadi bu kadar taraflılık olsun diyelim. Derken, "Bu düzenin gerisinde bir düzenleme fiili olmalı..." diye düşünmek aklınızdan geçince, "Hayır" dediniz. "Bunlar beni ilgilendirmez. Tarafsız olmak zorundayım." Yani, bu şekilde fikir yürütmemeye taraf oldunuz. En sonunda da, "Bu düzenli olayı açıklamak için, illa da bir düzenleyiciye gerek yok" diye bir hükme vardınız. Bu hükme gelinceye kadar beraberce gördük ki, bir seri kararlar aldınız. Eşyanın kendisinden başka bir şey düşünmediniz. Gereklisinde, zihninize "Hayır!" dediniz. Bu kararları veren kimdi? "Gördüğümden başkası beni ilgilendirmez" diyen kimdi? Elbette ki, siz. Yani, siz sayın tarafsız bilim adamı! Bu sonuca "size göre" yaptığınız tercihlerle vardınız. Sözün kısası, siz de taraflısınız. Sizin tarafsızlık dediğiniz davranış da bir taraflılık. Madam ki tarafsızlık yok; gelin hangi taraftan olacağımıza karar verelim. Gerçekçi bir bilim adamı olarak, arzunuz her şeyi olduğu gibi anlatmak değil mi? O halde çekinmeyin, hangi tarafta her şeyi olduğu gibi anlatabilirseniz, o taraftan olun: Mesela, bir tüpte bir kimyevi reaksiyonu gözlediniz. Her şeyi ölçüp tarttıktan sonra, bütün ayrıntılarıyla deneyi anlattınız, diyelim. Eğer hala ideal bir bilim adamı iseniz, hatırlatalım! Göreviniz henüz bitmedi. Çünkü her şey reaksiyonun kendisinden ibaret değil. Siz reaksiyonun belli bir düzen içinde olduğunu gürdünüz. Aklınıza reaksiyon için bundan daha iyi bir düzen gelmiyor. Demek, "en mükemmel" diyebileceğiniz bir düzenle karşı karşıyasınız. Peki, bu mükemmel düzenin gerisinde, mükemmel bir düzenleme fiili niye olmasın diye sorabilirsiniz. Ki bu, son derece makul bir soru. Bu soruyu bir kenara atarsanız, olanlar arasında sadece bazılarını anlatmış olursunuz, her şeyi olduğu gibi anlatmamış olursunuz. Hem "illa da tarafsızlık" diyorsanız, yine de bu soruyu bir kenara atmamanız gerekir.

Çünkü, "Bu mükemmel düzenin gerisinde, niye mükemmel bir düzenleme fiili olmasın?" diye soran biri, iki ihtimalle karşı karşıyadır. Ya bir düzenleme ve dolayısıyla bir düzenleyici vardır ya da düzenleyici yoktur. Bu soruyu soran biri, sonunda,"Evet, düzenleyici vardır" diyorsa, "Düzenleyici yoktur ihtimalinin yanlışlığını görmesi gerekir. "Hayır, düzenleyici yoktur" diyorsa, "Düzenleyici vardır" ihtimalini çürütmesi gerekir. Ya bu soruyu hiç sormayan kişi hangi sonuca varır? Onu bilmeyiz, ama hangi sonuca varmayacağı belli. "Bir düzenleyici vardır" sonucuna hiç bir zaman varamaz. Peki, bu kişi kalkıp, "Düzenleyiciye gerek yoktur" dese, sözünü dikkate alır mısınız? Bize sorarsanız, hayır. Çünkü, bu hükme "Düzenleyiciye gerek var mı sorusunu sorarak varmamıştır. Diğer bir deyişle, "Düzenleyiciye gerek yoktur" hükmüne, "Düzenleyiciye gerek var mı?" sorusuna cevaben ulaşılmış değirdir, Bu sadece düzenleyici diye birinin var olup olmadığını mesele edinmeyen -yani var olmadığını peşinen kabullenen- birinin peşin hükmüdür. Peşin hüküm ise, hüküm değildir. Şimdi, karşınızda tek bir kimyevi reaksiyon değil de, bütün kainat olsun. Adınız da, mesela Isaac Asimov, Carl Sagan, Charles Darwin olsun. Meseleniz de şu olsun: "Bu kainatın bir Yaratıcısı var mıdır, yok mudur? Yani bu kainat, onu var eden ve kainat cinsinden olmayan bir Varlığa işaret ediyor mu, etmiyor mu?" Eğer bu isimlerden, mesela Stepnen Hawking'in rolünü oynayayım derseniz, hiç boşuna kafa yormayın. Rolünüzün gereği, bu soruyu düşünmeyeceksiniz bile. Çünkü, Stephen Hawking, "Objektif bilim adamıdır. Tarafsızdır. Ve böyle bir soru, ona göre, "belki de anlamsız" bir sorudur. Çünkü, o ''kainatın nasıl kurulduğunu öğrenmek için, Yaratıcıya gerek yok" der. Bu sonuca, "Yaratıcıya gerek var mı?" sorusundan sonra mı ulaşmıştır? Hayır. Kendisi en başta Yaratıcıya inanmadığı için, o yüzden de bu soruyu sormadığı iğin bu hükme peşinen varmıştır. Ve Stephen Hawking, hiç bir zaman "Yaratıcıya gerek vardır" sonucuna ulaşamayacaktır; çünkü hiç bir zaman "Yaratıcıya gerek var mı?" diye sormayacaktır. Soramaz. Bu soruyu sormaya dahi yanaşmayacak kadar ürkek ve katı bir inançsızlık taraftarıdır o. Kendinden yanadır Hawking.


Kategoriler

- bilim - teknoloji - insan - icat - uzay - dünya - güneş - fizik - bitki - bilgisayar - internet - yaratılış - bilim adamı - nasa - ay - atmosfer - su - iletişim - evren - gezegen - kanser - enerji - Işık - gen - kara delik - CERN - Yüzyılın deneyi - mucit - Nobel Fizik ödülleri - atom - beyin - deney - tarih - Ana Britannica - DNA - astronomi - oksijen - biyoloji - matematik - İcatlar - elektrik - zaman - telefon - genetik - yildiz - göz - virüs - bakteri - teori - cep telefonu

MollaCami.Com